DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ K:2004/51, E:2004/10 SAYILI,
07.05.2004 TARİHLİ KARAR
K A R A R
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına İzmir Gümrük Müdürlüğü tarafından, İzmir 1.Vergi Mahkemesinin 28.5.2002 günlü ve E:2002/531, K:2002/855 sayılı ısrar kararının bozulması istemiyle yapılan temyiz başvurusu incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, 2575 sayılı Danıştay Kanununun 38 inci maddesinin (2) işaretli fıkrasının (a) bendi ile vergi mahkemelerince verilen ısrar kararlarını temyizen incelemekle görevli kılınmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinde temyiz incelemesi sonucunda Danıştay'ın; görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi veya usul hükümlerine uyulmaması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı, kararı bozulan mahkemenin kendisine gönderilen dosyayı inceleyerek yeniden karar vereceği, mahkemenin bozma kararına uymayarak ısrar edebileceği, ısrar kararının ilgili tarafından temyizi halinde, temyiz isteminin davanın konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca inceleneceği kurala bağlanmıştır.
Yükümlü adına salınan gümrük vergi ve resimlerinin kaldırılması istemiyle yapılan itirazın reddine yönelik işlemin iptali ve tahakkukun kaldırılması yolundaki İzmir 1.Vergi Mahkemesinin 19.6.2000 gün ve E:1998/67, K:2000/488 sayılı kararı, Danıştay Yedinci Dairesinin 20.3.2002 günlü ve E:2000/3573, K:2002/1152 sayılı kararıyla; geçici olarak yurda gönderilen eşyaya ait gümrük vergi ve resimleri giriş esnasında tahakkuk ettirilerek teminata bağlandığından, söz konusu vergi ve resimlerin yeniden tahakkuk ettirilmesine gerek bulunmadığı, dava konusu vergi ve resimlerin istenilmesine ait yazı ek tahakkuk olarak nitelendirilerek itiraz prosedürünün işletilemeyeceği, 6183 sayılı Kanunun 37 nci maddesine göre tesis edilen dava konusu işleme karşı, idari itiraz yollarına başvurulmaksızın, doğrudan dava açılması gerekirken, itirazın reddi üzerine açılan davada aksi gerekçeyle verilen kararda isabet görülmediği, gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma kararına uymayan İzmir 1.Vergi Mahkemesi 28.5.2002 günlü ve E:2002/531,K:2002/855 sayılı kararla; geçici ithal sırasında gümrük vergi ve resimleri tahakkuk ettirildiğinden, tahsili gereken aşamada yeniden tahakkuk işleminin yapılmasına gerek bulunmamakta ise de, olayda, gümrük idaresinin 6183 sayılı Kanunun 56 ncı maddesine göre işlem yapması gerekirken, ek tahakkuk bildirimi düzenleyerek yükümlüyü idari itirazda bulunmaya yönelterek yanılttığından, idari itiraz yoluna başvurulması üzerine verilen kararın tebliği üzerine açılan davanın süresinde olduğu gerekçesiyle, davanın esası incelenerek tahakkukun kaldırılması yolundaki kararında ısrar etmiş, ısrar kararı gümrük idaresince temyiz edilmiştir.
Geçici ithalatın gerçekleştiği tarihte teminata bağlanmış olan tahakkukun 6183 sayılı Kanunun 56 ncı maddesine göre tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, 15 günlük süre içinde tahakkuku yapan gümrüğe itirazda bulunulmadığı takdirde tahakkukun kesinleşeceği yükümlüye bildirilmek suretiyle, gümrük idaresinin yükümlüyü idari itirazda bulunmaya yönelterek yanılttığı anlaşıldığından, ısrar hükmünde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Danıştay Yedinci Dairesince verilen bozma kararının usule yönelik olması ve işin esasına ilişkin herhangi bir temyiz incelemesi yapılmamış bulunması karşısında, uyuşmazlığın esasına yönelik temyiz isteminin Kurulumuzca değil, ilk derece yargı yerlerince verilen kararları temyizen incelemekle görevli Danıştay vergi dava dairelerince incelenmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddine, uyuşmazlığın esasına ilişkin temyiz istemi incelenmek üzere, dosyanın Danıştay Yedinci Dairesine gönderilmesine, 7.5.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
X - K A R Ş I O Y
Dosyada; olay tarihinde yürürlükte bulunan 1615 sayılı Gümrük Kanunu uyarınca 4 yıllık kira sözleşmesi ile geçici olarak ithal edildiği tarihte, toplam kira tutarı üzerinden tahakkuk ettirilen vergileri tahsil edilen; mal bedeli üzerinden hesaplanan vergileri ise, tahakkuk ettirilmekle birlikte teminata bağlanan eşya için uygulanan işlemin hatalı olduğu düşüncesiyle, tahakkuk eden vergilerden kira tutarı üzerinden hesaplanıp tahsil edilen miktar düşüldükten sonra, bakiyesinin bir ay içerisinde faizi ile birlikte ödenmesi, aksi halde teminatın paraya çevrileceği yolunda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre gönderilen yazının tahakkuk kabulüyle yapılan itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada, Vergi Mahkemesince, verilen kararın Danıştay Yedinci Dairesince, ithal sırasında tahakkuk ettirilerek teminata bağlanan vergilerin yeniden tahakkukunun gerekmediği; bu nedenle, tahakkuk işlemi niteliğinde olmayan söz konusu yazıya 1615 sayılı Kanunda öngörülen yollar kullanılarak itiraz edilemeyeceği gerekçesiyle bozulmasından sonra, aynı Mahkemece, yazıda itiraz yolu gösterilerek davacının yanıltıldığı; oysa, 6183 sayılı Kanunun 56 ncı maddesine göre işlem yapılması gerektiği gerekçesiyle direnilmiştir.
Dava konusu işlem incelendiğinde görüleceği üzere, mahsup sonucu kalan kamu alacağının davacıdan istenilmesinin yasal dayanağı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanundur. Yazıda, 1615 sayılı Kanundan söz edilmesi, kanuni faiz de istenmiş olmasıdır.
Oysa; 1615 sayılı Kanunda öngörülen idari itiraz yolları, bu Kanuna göre yapılan tahakkuk işlemleri içindir. Önceden tahakkuk eden ve teminata bağlanan gümrük ve resimleri için, koşulları oluştuğunda uygulanacak işlem, 6183 sayılı Kanunun 37 nci maddesi uyarınca bir aylık vade belirlenmesidir. Olayda da, davalı idare tarafından bu yapılmıştır. Anılan Kanuna göre yapılan işlemlere, 1615 sayılı Kanunda öngörülen idari itiraz yolları kullanılarak itiraz edilmesi, her iki Kanunun uygulanma alanlarının farklılığı nedeniyle olanaksızdır. Ayrıca; 1615 sayılı Kanunda, kanuni faiz hesaplama işlemlerine idari itiraz yolu öngörülmüş de değildir.
Öte yandan; yazıda, gereksiz olduğu halde, 15 gün içinde itiraz edilebileceği yolunda yer alan cümle, idare yönünden, hizmetin kötü işlemesinin sonucudur; yani, idarenin sorumluluğu kurallarına göre, davalı lehine tazminat hakkı doğurabilecek niteliktedir. İdarenin bu kusuru, kanuna göre belli olan ve kullanılmaması nedeniyle idarede istikrar ilkesine işlerlik kazandıran hak arama yollarının yeniden kullanılabilir hale gelmesini sağlayamaz.
Kaldı ki, olayda idarenin yanıltmasının varlığı da söylenemez. Yukarıda değinildiği üzere, dava konusu işlemin yasal dayanağı, 6183 sayılı Kanundur. Yazıda, 1615 sayılı Kanundan söz edilmesi, kanuni faiz hesabı dolayısıyladır. Olay tarihindeki hukuki durum, ne 6183 sayılı Kanuna göre tesis edilen işlemlere, ne de faiz hesabı ile ilgili işlemlere 1615 sayılı Kanunun tahakkuk işlemleri için öngörmüş olduğu idari itiraz yollarının kullanılmasına izin vermektedir. Dolayısıyla; kanunu bilmek zorunda olan ve açık kanun hükümlerine karşın itiraz yoluna gitmekle basiretli davranmayan davacının, olayda yanıltılması da söz konusu değildir.
Bu nedenlerle; davalı idarenin temyiz talebinin kabulü ile, açıklanan hukuki duruma aykırı olan direnme kararının bozulmasının gerektiği oyu ile aksi yolda verilen karara katılmıyoruz.